herkez babasına yazar da benim ki farklı sanırım.
zihnimde hep bir beni rahatsız eden bir detay oldu, aldığım kitabın ilk sayfasını boş bıraktığımdan beri. düşünmüştüm ki oraya birşeyler yazdığımda; o an için yazdığımı, hissetmeden karaladığım için yazdığımı düşündürecek şeyler olacaktı ve ben böyle algılanmak istemiyordum. yazdıklarımın gerçekten hissettiğim için yazıldığının düşünülmesini istiyordum, aksi yönde bir hissiyat vereceğimi düşündüm ve yazamadım. aslında "benim üstad'ıma" yazmak isterdim. insanlar anlamazdı, belki babamda yanlış düşünürdü, sadece sözlerin güzel tınısına kanıp yazdığımı, oraya onları beğenilmek için yazdığımı düşünürdü ben üzülürdüm yazamadım.
yazamadım, sanırım babam üzüldü.
şimdi bi düzeltelim şu işi. biraz kopuk kalmış baba oğul ilişkisinde bir kereliğine olsun açayım ben zihnimi. bir baba tabiki oğlunu tanır bilir, ama benim kapalı sınırlarım belki görünmez eylemiştir bazı şeyleri.
yazıyorum bir çok şey. genelde gençlik aşkları, bahar esintileri. ama öyleki her yazdığımı zihnime düşmüş baba gölgesi de değerlendiriyor, okuyor. ben yazdıklarımı değerlendiriyorum, zihnime düşmüş gölge de değerlendiriyor. bazen belki güzel şeyler yapmıyorum, adam gibi müslüman olamıyorım, ilk zihnimdeki gölge kararıyor, sonra gönlüm ve ben böyle üzülüyorum.
sadece yazılarla değil, yaptığım yaşadığım her anı her şeyi, sürekli birde babamın bakış açısıyla, babam olsa ne derdi düşüncesiyle değerlendiriyorum, haberleri iki kişi dinliyor, sokakta iki kişi geziyorum aslında. tamam belki yanlışlarda yapıyorum ama en azından o gölge söylüyor bana.
ne zaman bir sözcük yakalasam zihnimden, ne zaman bir kaç kelime dizsem arka arkaya babam beğenirmiydi diyorum, ve gölgeye soruyorum.
sözler biraz karıştı sanki, bu durumdan kesinlikle şikayetçi değilim, aslında söylemek istediğim de şu ki; ben çok şükrediyorum böyle bir gölgeye asıl olarak ta o gölgenin gövdesine sahip olduğum için. o gövde benim babam olduğu için.
o babanın, oğluna; bana hiç bir sınır koymayıp, benim ben olmama izin verdiği için. özgürlük düşkünü oğluna bir gram olsun ket vurmadığı için.
emr sag
Pazartesi, Mayıs 28
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
unbearable weight of being just
pen in hand, a life spent penny in hand, millions spent dead since birth, breathes like a tree poisoned all the sleepers beneath knew it all...
-
kırıntılarla yaşadım ya, saysan 13 sene boyunca sen varken de yokken de ulaşılmaz durdukça tutundum tanıdık ne varsa, tatlısından çok acısıy...
-
gel içten içe ağlamıyalım, kuralım masaları, yapariz iki şiş balık, efkardan kaf dağı masalları anlatırız birbirimize, gel ağlamayalım, ısla...
-
parelel evrenlerin çöplüğü, olduğum olacağım ve olamadığım her şeyin yükü bin hissedip birinde bile olamamak, aynalar arkasından izleyen yaş...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder