Cumartesi, Eylül 16

boş

dünyada bulunan cennet'e bir anlığına girmek,
ardından daha ani bir anda düşmek sırattan

bir bahçeye bakmak
top oynan bahçenin yanındaki yüksek duvarlı olan
görünmediğinden üstüne bir sürü hikaye uydurulan
hayaletlere ev, yaratıklara in yapılan
sanki o merak ettiğin bahçeye bakmak bi anlığına
güzel bir yeşillik, uzun bir heykel görmek
belki korkularının zincirini saldığın için içinden, belki hayallerinin bir kez olsun olduğu gibi olabildiğini görebilmekten
saf bir huzur duymak
sonra ayağının kayıp duvar kenarında ki betona düşüvermek

ölüvermek,
ölmekten mutlu olmak,
savaş alanında kılıcı görmek deriyi kesen
mermiyi hissetmek kanını içen
meleği görmek elini isteyen
şehit olmak belki
o huzuru hissetmek
sonra ilk anneni, sonra eşini, sonra çocuklarını hatırlamak
kendine değil, onların üzüntüsüne ağlamak
ölüvermek gibi
bir şehit değil bir kahpe olarak

ağlamak gibi
gönül kabından taşan duygularından
hem kabı dolduran, hem seni ıslatan ağırlıktan
ağlamak gibi her bir saf huzur damlasını
sonra ağlayamamak gibi
en mutlu olurken yapabildiğin şeyi
en çok acırken yapamamaktan
kendini kendi içindeki duvara vurarak

kendi kalıbını bulmak,
sonra bir kaç eksik "i"

peki neydi ki istediğim?
şimdiki gibi olan ve olacak hiç bir söze tam iliştiremediğim?

ne senden bi fazla
ne senden bi eksik

dünyadaki cennet rüya
bahçe kartondaki resim
ölüm sadece bir rüya
ağlamak ise sadece acıdan

ne senden bi fazla
ne senden bi eksik
sen zaten bir sıfır
sen zaten bir hiçlik

sen zaten bir rüya
bir iki gecede içtik
emr sag

Hiç yorum yok:

unbearable weight of being just

pen in hand, a life spent penny in hand, millions spent dead since birth, breathes like a tree poisoned all the sleepers beneath knew it all...